23 Eylül 2017 Cumartesi

Orda bir köy var; O köy Bursa’nın cennet köşesi Gölyazı



Bu efsaneye göre yıllır önce Odryes Çayı Bandırma’dan denize dökülürmüş. Odreyse  çayının bulunduğu yerde Melde Krallığı, bugünkü Ulubat Gölü’nün bulunduğu yerde Apollonia Krallığı bulunuyormuş. Melde Kralı bir gün Apollonia Kralı‘nın kızını oğluna ister. İster ama durum nafile. Apollonia Kralı’nın kızı bu evliliğe razı gelmez. Bu duruma Melde kıralı çok bozulur.   Apollonia Kralı da kızını korumak için bir tepe üzerine saray yaptırarak kızını buraya saklar. Bu duruma çok kızan Melde Kralı çılgına dönerek  intikam ateşi ile yanıp tutuşur. Odryes Çayı’nın yolunu değiştirerek tüm Apollonia’nın sular altın kalmasına neden olur. Prensesin kaldığı saray da sularla çevrili bir ada olarak kalır. Efsaneye göre bugünkü Ulubat Gölü böyle oluşmuştur. Tüm güzellikleri, dünü, bugünü ve yarını Uluabat Gölüne yansıyan Gölyazı’yı bu efsaneye göre umutsuz bir aşığın kızgın babasına borçluyuz.



Aziz Panteleimon Kilisesi, Anadolu Rum Ortodoks kiliselerinin önemli ve özgün örneklerinden biridir.  Bazı kaynaklara göre Hagias Georgias Kilisesi olarak da bilinen kilise, Aziz Georgias’a ithaf edilmiştir.  Kilise’nin yapım tarihi 19. yüzyıl olarak bilinse de restorasyon çalışmaları sırasında ortaya çıkan 1903 ibaresi, büyük ihtimalle kilisenin bitiş tarihini göstermektedir. Üç nefli, dikdörtgen planlı bir bazilika olan Gölyazı Aziz Panteleimon Kilisesi, mübadele zamanına kadar ibadet mekanı olarak kullanılmış bu tarihten sonra ise çeşitli amaçlar için kullanılmıştır. Bursa Nilüfer Belediyesi tarafından aslına uygun olarak restore edilen Gölyazı Aziz Panteleimon Kilisesi, yenilenme çalışmalarından sonra kültürevi olarak 2014 yılından beri ziyarete açılmıştır. Gölyazı gezinizde  kültürevi’ni ziyaret edebilirsiniz.

Ağlayan Çınar efsanesine göre; çok eski yıllarda Rumlarla Türklerin bir arada yaşadığı yıllarda, Gölyazı’da, Türk oğlu Mehmet ile Rum kızı Eleni birbirlerine deli gibi aşıktır.  Kurtuluş Savaşı sonrası Yunanistan ve Türkiye arasında kabul edilen mübadele  anlaşması sebebiyle birbirlerinden ayrılmak zorunda kalırlar. Bu anlaşmaya göre Rum aileler hazırlıklarını yapar ve yavaş yavaş köyü terk etmeye başlarlar. Rum ailerin köyden gittiğini gören Mehmet, kalabalığın içinde deli gibi sevgilisi Eleni’yi aramaya başlar. Bu arada, Eleni’nin büyük ağabeyi Yorgi, Mehmet’in yolunu keserek  artık düşman olduklarını ve bu sevdasından vazgeçmesi gerektiğini Mehmet’e söyler. Mehmet itiraz eder. Ve aralarında tartışma çıkar. Çıkan bu tartışmada Yorgi hançerini çekerek Mehmet’e saplar. Mehmet aldığı yarayla kan ve  acı içerisinde son bir gayretle Eleni’yle gizli gizli buluştuğu bu ulu çınarın oyuğuna kadar gelir. Rumlar köyden ilerlerken olayı öğrenen Eleni, doğruca sevdiği Mehmet’e koşar. Koşarak geldiği çınarın oyuğunda biricik sevgilisi Mehmet’i kanlar içerisinde yerde yatarken bulur. Mehmet’in başını kollarının arasına alarak hıçkırıklar içerisinde son kez gözlerine bakarak Mehmet’in kulağına  “Merak etme bi’tanem, az sonra kavuşacağız ve sonsuza dek bu çınarın oyuğu olacak yuvamız. Bu çınar var oldukça sonsuza dek yaşayacak sevdamız…’’diyerek belinden çözdüğü kuşağının bir ucunu çınarın dalına diğer ucunu da boynuna geçirerek orada canına kıyar. Efsane odur ki; ulu çınar bu olayın ardından, kovuğunun içinde kanlı gözyaşlarını dökmeye başlar. Bu yüzden bu ağacın adı Ağlayan Çınar olarak günümüze kadar gelmiştir.